Kur'an kültürü ve sahabe [KÜRSÜ]

Murad-ı ilahînin, bir milletin duygu ve düşüncesini yönlendirmede, onun hemen her meselenin anlaşılması ve her problemin çözümü için müracaat edilecek dupduru bir kaynak halinde kabulünde sahabenin eşi-menendi yoktur.

Kur'an kültürü ve sahabe [KÜRSÜ]

Onlar her anlarında, hatta oturma, kalkma, yeme, içme gibi en tabii insanî hallerinde bile Kur'an yörüngeli, murad-ı ilahî eksenli bir hayat yaşamıştır. Sahabe, günlük hayatlarının devamı adına gerekli olan icmalî bilgiyi iman haline getirmiş, o şekilde algılamış ve benliklerine mal etmiş, sonra bu imanlarını tefekkürle açarak daha geniş bir ilmî çerçeve içine almışlardır ki buna ikinci derecede bir ilim veya marifet haline gelmiş bilgi denebilir. İşte bu bilgi, sahabeyi Allah'a kurbeti oldukça derin insanlar haline getirmiştir. Tabiin ve tebe-i tabiin döneminde de büyüklüklere açık, hatta o büyüklük ufkunu yakalamış olan nice insan vardır ama hiçbiri Kur'an'ı sahabe ölçüsünde saf ve duru olarak anlayamamış, hayatına mal edememiş, hepsinden önemlisi şuur altı müktesebat haline getirememiştir. Bu ufka ulaşmada sahabenin, Kur'an'ın her zaman her zemin ve her konuda yeterliliğine inanmış olmalarının büyük rol oynadığına inanıyorum. Sahabe ve Dış Kültürler Aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Sahabe fetih sürecinde tanıştıkları dış kültürlerden hiç mi etkilenmemiştir? İçlerinde elbette etkilenenler olmuştur. Fakat genelde Sahabe-i Kirâm, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraberliklerinden olsa gerek inandığı şeye çok iyi inanmış ve inandığı değerleri bozacak şeyleri o müthiş feraset ve marifetleri ile hemen ayırt edebilmiştir. Aslında bu noktada da sahabeye ait bir farklılık hemen göze çarpmaktadır. Psiko-sosyologların bir tespiti vardır: "Galip milletler çok defa coğrafî açıdan genişler ama ruh ve kültür dünyaları açısından işgale uğrarlar." Yani fethettikleri ülkelerdeki hâkim kültürün etkisi altında kalırlar. Sahabe-i Kirâm bu genel tespitin dışındadır. Onlar çok azı müstesna bırakın fethettikleri yerlerin kültürlerinin tesirinde kalmayı kendi kültürlerinin taşıyıcılığını ve temsilciliğini yapmışlardır.. Evet, Sahabe-i Kiram Kur'an'ın Allah'tan geldiğine aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanıyor ve ona çok güveniyordu. İşte bu inanç ve güven Kur'an'ın hakiki anlamda temel kaynak halinde algılanmasının nedeni oluyor. Karşılarına çıkan en küçük problemlerde bile hemen o kaynağa yöneliyorlar. Kur'an karşısındaki bu teslimiyet, sahabenin hepsinde vardı. Bana göre bu teslimiyet, bu kabullenme hem Kur'an'ın, hem de Efendimiz'in bir mucizesidir. Bu mucizenin oluşmasında sahabenin ümmiyetinin rolü olduğunu unutmamak lazım. Yalnız ümmiyet derken kasdım okuma-yazma bilmeme değil, o güne kadar olan hayatlarında dış dünyanın kültürlerine karşı yabancı ve kapalı olmalarıdır. Yani Yemen, Mısır, İran, Hindistan vb. yerlerde yaşayan insanlara nispetle kadim kültürlerle, dinlerle ilişkileri yok denecek kadar azdı.. Dolayısıyla zihinleri temiz ve duruydu. Kur'an'ı anlama ve yorumlama mevzuunda başka kaynaklara müracaat etmiyorlardı. Aslında burada İnsanlığın İftihar Tablo-su'nun "Biz ümmi bir ümmetiz..." hadisini de zikretmek gerekir. Bence bu hadisi okuma- yazma bilmeme şeklinde değil, başkalarına ait bilgi kırıntılarıyla zihnin, hafızanın kirletilmemiş olması şeklinde anlamak lazım. Ümmiliği Tercih Bu husus bir tarafa, Üstad'ın iradi olarak tercih ettiği ümmiliğe bu vesile ile dikkatlerinizi çekmiş olayım. O, çağın ortaya koyduğu bilgilere rağmen Kur'an'ı öne çıkarmış, her şeyi Kur'an ve Sünnet'le test etmiş ve bunda da başarılı olmuş bir insandır. Bu anlamda onda bir ümmiyet tercihi vardır. Bildiklerine Kur'an rengi kazandırmış, Kur'an'ı bir filtre olarak kullanmıştır. Yazıyı işlek şekilde yazamamasından dolayı değil de, dışarıda bırakması gerekli olan şeyleri bırakması açısından yarı ümmi. Bu çok önemli ama gözden kaçan bir husustur. Yabancı bir düşünce yoktur onda. Her şeyiyle yerlidir. Günümüzde bir tarafta okumayanlar var; öte tarafta da okuyanların dengesiz okuması söz konusu. Ortada bir temel olmadan, okunan şeylerin Kur'an ve Sünnet çizgisine uygun olup-olmadığını test edecek temel kriterleri bilmeden okuma dengesiz bir okumadır. Böyle bir okuma şekli insanı alır başka taraflara götürür. Onun için önce temel esasların bilinmesi, dolayısıyla bu bilmeyi sağlayacak eserlere öncelik verilmesi gerekir. Bunlara metodolojik bilgiler de diyebiliriz. İşte bu tip insanlar yani dengesiz okuyanlar en son okudukları kitabın tesirinde kalarak sağda solda görüş beyan eder, bir gün sonra da önceki gün söylediklerine ters görüşleri rahatlıkla ortaya koyabilirler. Sahabe misali, çağın gerçeklerini ve ihtiyaçlarını nazara alıp problemleri çözüme kavuşturacak bir "Saf Kur'an Kültürü"nün oluşması için zamana ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Evet, Batı'nın hayatın hemen her alanındaki etkilerinden sıyrılıp kendini Kur'an'a verecek nesiller elbet bir gün arz-ı dîdar edecek ama biraz daha sabır ve gayret... 1- Sahabe, her anında, hatta oturup kalkma, yeme, içme gibi en tabii insanî hallerde bile Kur'an ve murad-ı ilahî eksenli bir hayat yaşamış; çok azı müstesna fethettikleri yerlerin kültürlerinin tesirinde kalmayıp kendi kültürlerinin taşıyıcı ve temsilciliğini yapmıştır. 2- Üstad, çağın ortaya koyduğu bilgilere rağmen Kur'an'ı öne çıkarmış, her şeyi Kur'an ve Sünnet'le test etmiş ve bunda da başarılı olmuştur.
<< Önceki Haber Kur'an kültürü ve sahabe [KÜRSÜ] Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER